Gözlem: Birkaç ay önceydi. Bir arkadaşımın evindeyim. Oturuyoruz. Yatsı vakti. Ezan sesi geliyor uzaktan. Henüz bir yaşını yeni doldurmuş olan Emin bebek parmağını yukarı doğru uzatıyor. Allah diyor aynı anda. O sesin geldiği yöne, ezan sesine doğru uzatıyor minnacık güzel parmaklarını. Kelimeyi tam söyleyemiyor… Yaklaşık bir ay önce de evime misafir gelen ve tahminen bir buçuk yaşında bir cennet kokusuna bakın siz. Vakit ikindi. Yine ezan okunuyor. Bu sefer Emirhan bebek ezanla birlikte Allah diyor. Elini bir ezan sesine doğru uzatıyor bir de bana doğru uzatıyor ve tabi Allah diyerek. İçim titriyor, ürperiyorum. Ama içimde sanki bir başka ve hoş duygular da oluşuyor.
Bu iki gözlem ve iki olay üzerine düşünüyorum. Dinin hayatımızdaki yerini ve din duygusunun çocukluktan geleceğe doğru gelişimini. Ayrıca Sevgili Peygamberimiz(SAV)’in ”Her çocuk fıtrat üzere doğar. Çocuğu anne ve babası yahudileştirir veya hristiyanlaştırır veya mecusileştirir …” hadisini hatırlıyorum. Yaratılıştan inancı kabule nasıl meyilli olduğumuzu, inancın ve bu duygunun şekillenmesinde ailenin yerinin ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Din duygusunun/eğiliminin/eğitiminin her şeyde olduğu gibi temel olarak ailede alındığına ve inancın adeta ailede yoğrulduğuna da işaret ediyor sevgili peygamberimiz.
Buradan hareketle çocuğun dünyaya gelmesinden sorumlu olan anne ve babaların, geleceğinin şekillenmesinden de birebir sorumlu olduklarını söyleyebiliriz. Geleceği şekillendirmenin de insan için eğitimle mümkün olduğu açık seçik ortadadır. Din duygusu /inancı da tam ve doğru olarak din eğitimiyle gerçekleştirilebilecek bir şeydir. Aile çocuğun bu yönden eğitiminden de sorumludur. Burada uzun uzadıya bunlardan bahsetmeyeceğiz.
Okullar bitti, tatil başladı. Dinlenmek insan için en doğal hak. Çocuklarda dinlenecek/dinleniyor Bunu kabul ediyoruz. Ama öğrenmek insan için beşikten mezara en büyük sorumluluk ve görev değil mi? Bu nedenle yaz dönemi eğitimin tamamen bittiği anlamına gelmez, gelmemeli. Din adına günlük hayatta ne kadar değişik konularda şeyler konuşulduğu ortada. Yeni neslin bu konuda gerekli eğitimi alması için her şey yapılıyor. Okullarda daha çok kültür ağırlıklı ve bilgiye dayalı bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi verilmekte. Ders saati ve müfredat gereğince din adına her şeyin verildiği zaten söylenemez. Kalan eksik kısımların yaz kurslarında cami ve Kur’an kurslarında giderilmesi gerekiyor.
Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı son dönemde titiz bir çalışma yürütüyor. Öğrenmeyi kolaylaştırıcı, eğlendirerek öğrenme ve kur sistemiyle yaz kursları daha çekici hale getirilmeye başlandı. Program temel olarak üç kur olarak düzenlenmiş. Toplam dokuz hafta boyunca devam eden yaz kurslarında her bir kur üç hafta olarak ayarlanmış. Her kur edinilen bilgi düzeyini ve gelinen seviyeyi göstermesi bakımından önemli. Dokuz hafta boyunca çocuklar devam edemese de kaçıncı kurda kaldığı, sonraki kurs dönemleri için önemli.
İnanç/din duygusu çocukluktan itibaren şekillenmeye başlıyor. Bir hayat boyu bizi gideceğimiz yerlere götürecek en iyi araçtır inancımız. O yüzden önemi bir kere daha artıyor. Ve bir tehlike artık daha çok yakınımızda veya yeni bir deyişle bir tık ötemizde. İnancın çalınması. Misyonerler ülkemizde hiç olmadığı kadar rahat ve o kadar da etkili çalışıyor. Satanistlik de başlı başına başka konu. Bu konuda internet çok etkin kullanılıyor. Çocuklarımızın internet erişim alanlarında ( evde, okulda, internet cafede vb.) internette ne kadar süre dolaştığı belirsiz. Bu geçen süre zarfında genellikle de korumasızlar. Bir başka deyişle güvenlik duvarları ve güçlü bir virüs programları yoksa vay hallerine, vay ki halimize. O yüzden onları iyi bir donanımla yetiştirmek ve hayata hazırlamak durumundayız. Dini bilgisi/duygusu/düşüncesi de doğru ve tam olarak geliştirilmeli. Bunu sağlamak başta ailenin göreviyken toplumsal sorumluluk açısından da hepimizin görevi sayılır. O yüzden herkes elinden geleni yapıyor ve yapmalı.
Yukarıda da dediğimiz gibi programı geliştirenler güzel bir çalışma ortaya koydular ve iki yıldır uygulanıyor. Şimdi sıra ailelerde/velilerde/öğrencilerde ve uygulayıcı konumunda olan din görevlilerimizde. Onlar da biliyor ki eğitim sevgi işi. İnsan yaratılmışların en üstünü. O yüzden sevmeli ve sevgi göstermeli çocuklara. Sevdirmeli bu işi. Görülecek ki, sevdiklerinde din duyguları ne kadar da farklı ve hızlı bir gelişim gösterecek. Sevdikçe güçlü olacaklarsa, bildikçe aldanmayacaklarsa, inandıkça savrulmayacaklarsa, öğrendikleriyle de daha güzel yaşayacaklarsa bu fırsat ve imkânlardan yararlandırmalı onları.
Ne diyelim. Şunu diyelim. Bunu bilelim: Bilmek ona sahip olanı güçlü kılar.
25.06.2008 | Musa AYDOĞDU