Onu hepimiz tanıyoruz. Türk futboluna çokça emeği geçen büyük bir spor insanı desem abartmış sayılmam. Dürüstlüğü, tutarlı kişiliği ve güven veren duruşuyla değişik kesimlerin üzerinde uzlaştığı bir insan o. 2002 FİFA Dünya Kupa’sında Türk Futbolu’nun başarısının altında onun imzası var. Sanırım tahmin etmiş olmalısınız kimden bahsettiğimi: Şenol GÜNEŞ
Zannetmeyin ki burada uzun uzadıya spordan bahsedeceğiz. Sporla çok ilgilendiğimi söyleyemem. Nedense bir türlü ısınamadım sporla ilgili uğraşlara. Hani olur ya insanlara ne yapsalar da bir türlü kendini veremedikleri şeyler olur. Benimkisi de öyle. Konuya dönecek olursak hayatın inişleri ve çıkışları olsa da Şenol GÜNEŞ deyince hep Trabzonspor gelir. Adeta bu takımla özdeşleşmiş ve bütünleşmiş bir insandır. Elbette böyle olması çok da doğaldır. Tam on beş yıl bu takımın kalesini korumuş ve değişik tarihlerde antrenörlük yapmış biri için olması gereken de budur.
Bu yazıya da sebep olan Şenol GÜNEŞ’in ta kendisidir. Neden dediğinizi duyar gibiyim. Evet evet, bu yazıyı yazma düşüncem bizzat onun sayesindedir. Onun yakını değilim ve onu yakından da tanımıyorum. Ancak ne demişler “ ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”. Yani kişileri en iyi tanıtan şey yaptıklarıdır, eserleridir. Sadece söylemek yetmiyor. Söylemlerle eylemlerin tutarlı olması, bütünlük göstermesi beklediğimiz bir şeydir. Geçenlerde bir okuduğum bir röportajında şöyle demiş kendisi :
“ Her zaman doğruluktan yanayım. Öteki türlü, her gün yalan söylemenin yorucu olduğunu düşünüyorum. Çünkü ertesi gün yalanlarını devam ettirmek için ayrı bir yalan bulmak gerekecek…”
Oldukça sadece sade ve öz bir anlatım ve açıklama olmuş değil mi? Açıklamayı birkaç kere okudum ve üzerinde düşündüm. İstikrarlı başarıların altında sağlam bir duruşun olması, yalansız dolansız devamlılık çok önemli elbette. Şimdi anladınız mı bu yazıyı yazmama onun nasıl sebep olduğunu. Evet hocanın söyledikleri doğru. Yalan, gıybet, haset vb.ne kadar kötü haslet varsa hepsi bir zincirin halkaları gibi ve birbirine bağlı olarak devamlılık gösterecektir. Örneğin söylenen bir yalan için başka bir yalan gerekecek, yapılan bir gıybet [ dedikodu] artarak devam edecek, bir hasetçinin [kıskancın] ateşi başta kendini sonra da başkalarını yakacaktır.
Dinimizce de yasaklanmış bir davranıştır yalan konuşmak sevgili peygamberimiz (SAV)’in deyişiyle münafığın [ikiyüzlü insanın] en belirgin özelliklerindendir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de yalancılığın ahlak bakımında düşük toplumların/kişilerin özellikleri olduğuna işaret etmektedir. İşte bununla ilgili bazı ayet mealleri:
·“Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.”
·“Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.”
·“Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.”
·“Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı”
·“Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.”
·“Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı”
·“Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.”
·“Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.”
·“… Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.”
·“Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.”
Evet yalan söz başta kendi iç dünyamızı yakıp yıkarken tesirleriyle birlikte başkalarına da zarar vermektedir. Bir toplumda yalancılığın yaygınlaşması da Allah’ın gazabıyla sonuçlanabilmektedir. Ne diyelim her gün yeni yalanlar üretmek zorunda kalmaktansa kişi doğruluktan yana tavır alarak kendini korumalıdır. Unutmayalım ki yalanlarımızla ne vicdanımızı ne de Yüce Yaratıcıyı kandıramayız.
Yalan dünyada yalansız günler diliyorum.
16.07.2010 | Musa AYDOĞDU